Siyasetçilerden, CEOlardan veya karar alma mekanizmalarının en tepesinde bulunan o çok güçlü insanlardan, “Gençler bizim geleceğimiz!” klişesini kaç defa duydun? Gençler bizim geleceğimizdir, ülkece genç ve dinamik nüfusumuzla övünürüz. Dünya basını Malala Yusufzay, Greta Thunberg gibi genç kahramanları (ki gerçekten kahramanlar) her fırsatta över, Z jenerasyonunun iklim krizi mücadelesi ilham vericidir, öyle değil mi? Bütün bu takdire ve ilhama rağmen, karar alma mekanizmalarında adilce temsil edildiğimizi kim söyleyebilir? Biz, “Yetişkinlik 101” dersini geçmeye çalışan, biraz kafası karışık, fakat aynı zamanda sürdürülebilirliğe, sosyal adalete ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye kafa yoran, hayalleri ve projeleri olan, söyleyecek sözü olan bir nesiliz. “Hey sen! Genç!” sloganlarıyla hitap edilen eğlenceli kampüs videolarına veya rap şarkılarına ihtiyacımız yok. Sosyal girişimler, start-uplar, yeni projeler geliştirebileceğimiz imkan ve kaynaklara, kaliteli eğitime ve karar alma mekanizmalarında temsile ihtiyacımız var. Bu konularda bir süredir çalışıyorum, ve kendi tecrübelerimden yola çıkarak size yararlı olabilecek bazı kaynakları, birkaç küçük gözlemimi paylaşmak istiyorum.
Henüz tanışmadık. Merhaba! Ben İlayda Eskitaşçıoğlu. 27 yaşındayım, Ankara’da doğup büyüdüm. TED Ankara Koleji ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra avukatlık stajımı tamamladım ve Hollanda’da Leiden Üniversitesi’nde insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptım. Şu an Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora öğrencisiyim, ve uluslararası insan hakları hukuku alanında çalışıyorum, aynı zamanda avukatım. Sıkı bir Harry Potter hayranıyım ve çizgi romanları, çizgi filmleri, illüstrasyona dair her şeyi çok severim. 2016 yılında Konuşmamız Gerek isimli, Türkiye’de regl yoksulluğu ve tabusuyla mücadele etmeyi amaçlayan bir girişim kurdum ve bugün ortağım Bahar Aldanmaz ile birlikte büyüttüğümüz bu sosyal girişim, pek çok projeyi birden yürüten, hak savunuculuğu yapan, gün geçtikçe büyüyen bir gönüllü ağına sahip bir derneğe dönüştü. Bunların yanında Birleşmiş Milletler ile ilgili iki şapkam daha taşıyorum. 2019 yılından beri UN Women öncülüğünde oluşturulmuş Nesiller Boyu Eşitlik Küresel Gençlik Görev Gücü ’nün Türkiye’den tek üyesi olarak çalışıyorum, ve geçtiğimiz sene Birleşmiş Milletler tarafından Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için 17 Genç Lider ’den biri olarak seçildim. Bu göreve Türkiye’den seçilen ilk genç oldum. Sürdürülebilir kalkınma, sosyal adalet ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanlarında çalışmak beni çok mutlu ediyor. Daha öğreneceğim çok şey ve alacağım çok yol var, fakat bu alanlara ilgi duyuyorsanız, gençlerin ulusal ve uluslararası platformlarda temsili, sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet gibi konular içinizde bir ışık yakıveriyor gibiyse, benim dikkatimi çeken, ya da benim için işe yaramış birkaç ufak noktayı paylaşmak isterim. Öğütlere karnımız fazlasıyla tok, biliyorum. Fakat bunları pandemi günlerinde değilmişiz de, birkaç konuda fikir almak için bir arkadaşınızla kahve buluşmasına oturmuşsunuz gibi okuyabilirsiniz. Kahveler hazırsa başlayalım.
Sürdürülebilir kalkınma hedefleri tanıdık geliyor mu? Birleşmiş Milletler bünyesinde, 2030 yılına kadar erişilmesi hedeflenen birbiri ile bağlantılı 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi var. Yoksulluğu son erdirilmesinden toplumsal cinsiyete, çevrenin korunmasından iklim krizine karşı önlem alınmasına, refahın adil paylaşımından ve barışa çok geniş kapsamlı hedeflerden oluşan bir eylem çağrısı da demek mümkün. Geleceğimiz, sürdürülebilirliğe bağlı. Alanlarımız ne olursa olsun, nasıl daha sürdürülebilir kılabiliriz, bunu düşünmekte fayda var. Bu konuya ilgi duyanlar, UNDP Türkiye’nin öncülüğündeki Küresel Amaçlar hesabını, veya benim de Gençlik Komitesi liderliğini gururla yürüttüğüm Türkiye Etki Konseyi ’ni takip edebilirler. İlginç söyleşi ve etkinlikleri kaçırmamak için!
Sürdülebilir Kalkınma Hedefleri biraz göz korkutucu gelebilir. Dünyayı tek başımıza kurtaramayız, fakat sınırları biraz daha belirli bir soruna odaklanıp çözümler üretmeyi kendimize görev edinebiliriz. Biz, Konuşmamız Gerek ekibi olarak tam da bunu yapıyoruz. Türkiye’de regl yoksulluğu ve regl stigması ile mücadele ediyoruz. Regl yoksulluğu, çok basitçe, sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı, regl olan bireylerin regl döneminde kullanmaları gereken menstrüel ürünlere erişim sıkıntısı olarak tanımlanabilir. Ancak regl yoksulluğunun, açık bilgiye, sağlık hizmetlerine, temiz bir tuvalete, çöp kutusuna ve temiz suya erişimsizlik gibi boyutları da var. Alım gücünün düşüklüğünün yanında, regl yoksulluğunu derinleştiren en önemli sebeplerden biri regl tabusu. Ürünlerin yüksek fiyatları ve adaletsiz vergilendirilme (örneğin menstrüel ürünler Türkiye’de en yüksek KDV oranı olan %18 oranında vergilendiriliyor), bu ürünleri satın alamayanları kumaş parçaları, gazete kağıtları, hatta yapraklar kullanmak durumunda bırakıyor, bu da çok ciddi sağlık problemlerine sebep olabiliyor. Regl yoksulluğu, kulağa ilk başta çok spesifik gelen, ancak toplumsal cinsiyet eşitsizliği, derin yoksulluk, tabu kültürü, sağlık hakkı gibi pek çok konunun kesişiminde. Çok büyük sorunları ortadan kaldırmayı hedeflemek yerine, belirli bir problemden başlayarak bu alana odaklanmak çok daha etkili. Biz de bu amaçla hem dijital içerikler üretiyor ve raporlar hazırlıyoruz, hem de mevsimlik tarım işçileri, mülteciler ve köy okullarına giden çocuklar başta olmak üzere kırılgan gruplara yönelik saha çalışmaları düzenliyoruz. Gönüllü doktorlar ile bu konuda bilgiler verip, bir hasat mevsimi ya da bir eğitim sömestri boyunca yetebilecek kadar menstrüel ürün dağıtıyoruz. Bugüne kadar yüzyüze saha çalışmalarımızda 20.000’den fazla faydalanıcımız oldu. Bu konuda bir şeyler yapmak isteyenler her zaman bağışçımız veya gönüllümüz olabilir, ya da daha fazla bilgi için Aposto!’da yayınlanan Oyunbozan bültenimize üye olabilirler.
Eğer bu gibi konularda parlak bir girişim fikriniz varsa, özellikle uluslararası alanda parlak fikirleri olan genç girişimciler için pek çok destek programı var. Benim Konuşmamız Gerek’i kurma fikrim, 2016 yılında Türkiye delegesi olarak seçildiğim G(irls)20 programı ile Pekin’e burslu olarak gönderilmem ile başlamıştı örneğin. Bunların yanında Stanford AMENDS, One Young World, Women Deliver gibi, umut vaat eden, sürdürülebilirlik ve sosyal adalet alanında çalışan gençlere eğitim fırsatları veren kuruluşlara başvurmak çok iyi bir başlangıç olabilir. Bu gibi fırsatları BM Gençlik Özel Elçisi’nin hesabından takip edebilirsiniz. Benim 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi için Genç Liderler arasına seçildiğim programa başvurular ise iki yılda bir açılıyor. Eğer başlattığınız bir hareket, büyütmek istediğiniz bir girişiminiz varsa, bizim Konuşmamız Gerek olarak seçildiğimiz Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar programı da yerelde fark yaratan girişimler için harika bir fırsat. Bu gibi programların başvuru süreçleri biraz göz korkutucu olabilir, fakat gerçekten sağlam fikirler veren eğitim programlarına erişmek ve en önemlisi, sizin gibi çalışan genç zihinlerle tanışmak için ciddi bir fırsat.
Küçük adımlarla başlamakta fayda var. Konuşmamız Gerek’in ilk saha projesini mezun olduğum lisede düzenlediğimiz bir kek-börek kermesinden biriktirdiğimiz para ile gerçekleştirmiştik örneğin. Yerel partnerler belirleyerek, kendi mahallenizdeki, okulunuzdaki, kampüsünüzdeki sorunlara çözüm arayarak yola çıkabilirsiniz. Kimse milyon dolarlık proje bütçeleri ile başlamıyor. Mütevazi başlangıçlar biraz sabırla ve çokça emekle büyüyor.
Kaldı ki, herkes devrim yaratan bir girişim başlatmak zorunda değil. Fakat sosyal adalet için ve daha iyi bir gelecek için yapabileceğimiz daha ufak pek çok şey var. Sürdürülebilir alışkanlıklar edinmek, toplumsal cinsiyet eşitliği için sosyal medya kampanyalarına paylaşımlarla destek olmak, çok ufak meblağlar ile düzenli bağışçı olmak, misyonunu beğendiğiniz bir sivil toplum kuruluşu için gönüllülük yapmak bunlardan birkaçı. Kariyer ve gelecek kaygılarıyla hala boğuşan biri olarak söylüyorum, hayat bu kaygılardan çok daha fazlası, ve başka insanlar için ya da daha güzel bir gelecek için emek vermenin tatmini çok başka.
Bireysel yolculukların yanında bir de kolektif yolculuklarımız var. Genç insanlar olarak, fazlasıyla hak ettiğimiz sandalyeler için mücadele vermek durumunda kalabiliyoruz, ve karar alma mekanizmalarında (ne ulusal, ne de Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası platformlarda) adil şekilde temsil edilmiyoruz. Fakat bu mücadeleye devam etmek durumundayız. Y ve Z jenerasyonları olmadan geleceğe dair kararlar alınmamalı. Bunun için siyasetçilere, karar alma mekanizmalarına (bu okul yönetimi veya rektörlük de olabilir) taleplerimizi açıkça iletmeli, bizsiz bize dair gelecek planları yapılmasına engel olmalıyız. Nesiller Boyu Eşitlik kampanyası süresince genç aktivistler olarak Birleşmiş Milletler platformlarında gençlerin temsiline dair mücadelemizi, karşılaştığımız engelleri, taleplerimizi ve tavsiyelerimizi Genç Feminist Manifesto isimli kolektif bir belge derlemiştik. Bir fikir verebileceğiniz umuyorum. Sistemler ancak biz sesimizi duyurdukça dönüşebilir.
Gençler olarak daha iyi bir geleceği ancak dayanışarak ve konuşarak inşa edebileceğimize inanıyorum. Ortağım Bahar’ın bulduğu harika bir fikir sayesinde, Konuşmamız Gerek ekibi olarak bütün mektuplarımızı, e-maillerimizi “Konuşarak,” diye bitiyoruz. Konuşmanın dönüştürücü gücüne inanıyoruz.
Konuşarak, umutla ve sevgiyle,
İlayda