Hande Ortaç
Yazının ilk bölümünde hikâyenin önemine ve anlam dünyamızdaki yerine değinmiştik.
Peki nasıl daha iyi bir hikâye anlatıcısı olabiliriz? Merak edenleri yazının ikinci bölümüne alalım.
Hepimizin kodlarında tanımlı olan hikâye anlatıcılığı üzerine çalışan biri olarak her an bilinçsizce yaptığımız işlemi nasıl bilinç düzeyine taşır ve birkaç tüyoyla parlatabiliriz. Bu konuda kendimce önemli olduğunu düşündüğüm noktaları sizinle paylaşacağım. Unutmayın, sizi dinleyen kişilerin beyni de benzer bir hikâye algılama sistemiyle çalışıyor.
Her ne anlatıyorsanız anlatın; bu tarih dersinde Uygurlarla ilgili bir sunum olabilir, stajınızda fotokopi işlerinin yoğunluğuna dair derdinizi ortaya koymak için yöneticinizle yaptığınız bir görüşme olabilir, öncelikle konuyu bir bağlama oturtmalısınız.
Mesela bir satış sunumunu ele alalım. Elinizde üç yıllık satış rakamları var bu bilgiyi satış toplantısında, sizinle aynı ekipte olan arkadaşlarınıza ve yöneticilerinize aktaracaksınız. Rakamları bir grafiğe aktardıktan ve datayı GÖRSELLEŞTİRdikten sonra bu grafik hakkında bir bağlam yaratmalısınız.
“Bu sene tüm ekonomik zorluklara rağmen satışlarımızın diğer yılların üzerine de çıkarak, artan bir ivmede (trend) olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.”
Bu yargı içeren cümleyi kurabilmek için anlatacağınız içeriğe hakim olmalı ve bu içerikle bir ilişki kurmalısınız. Elinizdeki sonuç hakkında üzgün olabilirsiniz, sonuçtan gurur duyuyor olabilirsiniz ya da süreçle ilgili şimdi dönüp baktığınızda pişmanlıklarınız olabilir. Bu duygu/ilişki her neyse bunun farkında olmak aynı zamanda izleyicinizin zihninde nasıl bir mesaj yaratacağınızın da farkında olmaktır.
Son olarak bir şeyi anlatırken beş duyu organına hitap etmek de izleyicinin olayı gözünde canlandırabilmesi adına çok kıymetlidir. Bu bazen beş olamasa da anlatacağınız konuyla bağlantılı olarak iki ya da üç olsun, mümkün olduğu kadar eklemeye çalışın. Tatilinizi arkadaşlarınıza anlatırken geçtiğiniz yollardaki çiçek kokuları, güneşten cildinizin nasıl yanıp canınızın acıdığı ya da yediğiniz lavantalı dondurmanın dilinizde bıraktığı serin mayhoş tat, deneyiminizi anlatırken kullanacağınız sıfat yükünden sizi kurtaracaktır. (“Mükemmelin ötesinde delirtici bir mutluluktu” yerine “Düşün, çıplak ayaklarımız serin kumun üstünde, batan dikenlerin farkında bile varmadan sabaha kadar dans ettik.”)
Minik bir özet yapmamız gerekirse:
1. İçeriğinize hakim olun. Öncesinde mutlaka detaylı bir çalışma yapın.
2. Anlatacağınız şeyi ve sizde yarattığı etkiyi bir cümleyle özetleyerek başlayın. Datanızın üzerine çalıştıktan sonra bir yargıya varmanız daha kolay olacaktır.
3. Bir sunum yapıyorsanız datayı rakamdan ziyade görselleştirerek paylaşın. (Büyüklük küçüklük, eğilim (trend) grafikleri basit ama mesajınızı en sarih veren araçlardır.)
4. Mümkün olduğunca beş duyu organına hitap edin.
Çevremizde bazı insanlar vardır, onlar bir şeyler anlatsın da dinleyelim diye bakarız. Aynı olayı yaşamış olsak da o kişiler öyle bir açıdan bakar, öyle detayları vurgular öyle coşkulu anlatırlar ki aynı olayı mı yaşadık gerçekten diye düşünürüz. İşte bu kişiler doğal hikâye anlatıcılarıdır. Eğer çevrenizde böyle insanlardan varsa çok şanslısınız. Onları gözlemleyerek etkilendiğiniz ve yaşarken göz ardı ettiğiniz detayların düşünüp siz de bir olayı anlatırken önceden dikkat etmediğiniz bu durumları vurgulayabilirsiniz. Story Telling - Hikâye Anlatıcığı konusunda internette oldukça fazla içerik var, birkaçını izleyerek size en yakın gelen tüyoları kaydedebilir ve bir sonraki sunumunuzda kullanabilirsiniz. Ama unutmayın en büyük kaynak sizsiniz. Okulda olsun, işte olsun, aile içinde olsun, bir şey anlatacağınız zaman konunun sizin için neden önemli olduğunu düşünün. Bu durumun sizde yarattığı etki, olayla olan ilişkiniz ve aslında “Anlatıcı burada ne anlatmak istiyor?” sorularının cevabı ve size en büyük yol gösterici olacaktır.