İş yaşamında çeşitlilik kavramı her geçen gün önem kazanıyor. Bu durum, kurumların başarısı açısından da doğru bir karar.
2015’te yayınlanan McKinsey’nin raporuna göre, yönetim kadrolarında etnik çeşitliliğin en fazla olduğu şirketler yüzde 35, cinsiyete dayalı çeşitliliğin en fazla olduğu şirketler ise yüzde 15 daha fazla kar elde ediyor.
Başka bir araştırma ise, yönetim kurulunda en az bir kadın olan kurumların daha yüksek kara ve gelir artışına sahip olduğunu gösteriyor.
Çeşitliliğin fazla olduğu şirketlerin daha başarılı olmalarının bir nedeni var: Homojen olmayan gruplar daha “akıllıca” davranabiliyor. Kendimizden farklı birileri ile çalışmak, beynimizin farklı düşünme biçimlerine adapte olmasına ve daha iyi performans sergilemesine neden oluyor.
Çeşitliliğin fazla olduğu gruplar gerçeklere daha çok odaklanıyor. Çeşitliliğin yüksek olduğu gruplarda, grup olarak karar verme becerisi artıyor. Bunun nedeni bu grupların gerçeklere ve verilere daha çok odaklanarak, objektif kalabilmeleri. Homojen gruplar ise daha sık yanılgıya düşebiliyor ve benzer şekilde düşündükleri için potansiyel hataları fark etmeleride zorlaşabiliyor. İş yerlerinde homojenliği bozmak çalışanların ön yargılarını fark etmelerini sağlıyor. Bu da takımın her parçasının farklı bilgilere açık olmasını ve karar verme sürecini daha sağlıklı yürütmesini sağlıyor.
Çeşitliliğin yüksek olduğu gruplar aynı zamanda daha yenilikçi. Farklı düşünceler inovatif çözümleri beraberinde getiriyor. Örneğin bir araştırma, takımdaki kültürel çeşitlilik arttıkça takımın yeni ürün geliştirmekte daha başarılı olduğunu gösteriyor.
Birbirine benzeyen insanların bir arada çalışması daha kolay gözükebilir. Ancak araştırmalar bu konforun işin kendisi için de pekiyi olmadığını gösteriyor:) Bu nedenle şirketlerin kendi kapasitelerini geliştirmek adına daha kapsayıcı ve çeşitliliği destekleyen politikalar benimsemesi öneriliyor.
Kaynak: hbr.org
